NİHAT YİĞİT KİMDİR?
Nihat Yiğit 1961 yılının 04 Haziran'ında Manisa'nın Salihli ilçesinde doğmuştur. Savaş sanatlarına 1973 yılında Tae kwon Do ile başlamış, sırası ile Shaolin Kung-fu, Kyokushin Karate, Ashihara Karate ile devam etmiştir. 1999 yılında Sayokan'ı kurmuş ve başka ülkelere ait savaş sanatları ile tüm münasebetlerini bitirmiştir.1979 - 1981 yılları arasında Avrupa ülkelerinde (Avusturya, eski Yugoslavya, Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika) savaş sanatları ile ilgili turnuvalara katılmış, savaş sanatları ile ilgili çalışmalar yapmıştır.
Türkiye' de en uzun öğrencilik dönemi, Ferhat ÖZSERT ustanın yanında geçmiştir (1981 - 1989). Savaş sanatlarına bakış açısı, onun yanında değişmiş, gerçek anlamını bulmuştur. Ferhat ÖZSERT ustanın Ashihara Karate'ye geçmesi ile Yabgu' da tereddüt etmeden Ashihara Karate'ye geçmiştir (1986). Ferhat ÖZSERT usta Yabgu için savaş sanatlarında gerçek bir değer ve ustadır. Yabgu'ya, eğitimciliğinin - ustalığının yanında bir ağabi, bir baba yakınlığını her zaman göstermiştir.
Yabgu, savaş sanatlarında her zaman sadece yarışma alanında makbul yetenekleri değil, yarışma alanı dışında, her türlü konum koşullarda kullanılabilecek doğaçlama yeteneği kazandıracak stratejik unsurları aramıştır. Maalesef diğer savaş sanatlarında bu stratejik eğitim ve anlayışı bulamadığı için savaş sanatlarını bırakma noktasına da gelmiştir (1989). Yarışma alanındaki tekniklerin ve savaşma anlayışının, spor salonunun dışında hiç bir işe yaramamış olması, Yabgu'yu arayışlara tevessül etmiştir. Yine savaş sanatlarının mesleki alanda (askeri, güvenlik güçleri vs.) kullanılamıyor olması da Yabgu'yu rahatsız etmiştir. Tabi meselenin bir de milli boyutu da vardır. Neden biz Türklerin kendilerine ait bir savaş sanatı yoktur?
Bir çok sorulardan sonra Yabgu 1990 yılında savaş sanatlarının (özellikle Kore, Japonya ve Çin) dünyada oluşturdukları kültürel ve ekonomik emperyalizmin (gücün) nasıl oluştuğu, yol haritaları, stratejik unsurları ve mücadelede genel anlayışlarını anlamak, algılamak, daha çok bilgi, tecrübe edinmek için Japonya'ya gitmiştir. 4,5 yıl kaldığı uzakdoğu da sadece japonya'da kalmamış, Kore, Çin, Singapur, Malezya, Thailand' da gitmiş oralarda da araştırmalar yapmıştır. Yani Japonya'ya sadece Ashihara Karate'de uzmanlaşmak için gitmemiş, hayalini gerçekleştirebilecek donanımlara sahip olmak için gitmiştir. Ama dönüşünde Türkiye'de yanlış uygulanan bir çok Ashihara Karate tekniklerini ve yanlış kullanılan veya bilinmeyen terminolojik yanlışlıkları da organize ettiği seminerlerde öğretmiş, göstermiştir. Uzakdoğuda elde ettiği birikimleri Türkiye'ye döner - dönmez derleyip, toplamaya başlamıştır. Savaş sanatlarında var olan başka konuları (pedagojik formasyon, antrenman bilimi, tarih, Türkçe terminolojinin oluşturulması, kültürel donanımlar vs.) akademisyenlerle beraber çalışarak oluşturmuştur. Tüm çalışmaları 1999 yılında tamamlamış ve sistemi Türk Savaş sanatı olarak ortaya koymuştur. İsimlendirme noktasında stratejik bir yol izlemiştir. Hazırladığı 5 yıllık gelişme programı içinde, önce takma bir isim daha sonra da Sayokan ismini kullanmaya karar vermiştir. Bulduğu takma isim olan Goshinkaikan, yabancıların Türk savaş sanatını japon kökenli algılamaları bu yolla yüzlerini Türkiye'ye çevirmeleri arzu edilmiş ve bu amaç hedefine ulaşmıştır. Plan gereği 2003 yılına kadar Goshinkaikan adı kullanılacak, bu süreç içinde yabancıların yüzlerinin Türkiye'ye dönmeleri sağlanacak, 2003 yılı ile beraber Sayokan adı kullanılacak idi. Ve böyle yaptı. Bu yolu ve nedenlerini kendinde saklı tuttuğu için herkes, önce Goshinkaikan'ı kullandı sonra adını değiştirdi zannetmektedir. Bu yolla 120 ülkede 368 savaş sanatları merkezlerine gerek yazılı kitap gerekse görsel tanıtım cd ve kasetleri ile Sayokan tanıtıldı.
Sistem kurmak Nihat Yiğit'ten sonra da bir moda haline geldi Türkiye'de, hayatında hiç maç yapmamış, hata "Dan" derecelerini bile sınavla almamış, uluslararası deneyimleri olmayan, Türkiye'de 3-4 kişi de sistem kurdum diyerek ortaya çıkmıştır. Sistem kurma gayretleri, üretken olmak, dışarıya bağımlı olmamak niyetlerini taşıyorsa, Türk sosyal ve toplumsal bünyesine hatta daha sonra ekonomik yapısına katkı sağlamayı hedefliyorsa, bu tür çalışmalar yapanlar baş tacı edilmelidir. Ama hala dış unsurlardan kurtulmak yerine, dışarıdan getirilen Ashihara karate sistemi ile, "Türk veya Atatürk değerlerine sahip gençler yetiştirmek istiyoruz", "mili ve manevi değerleri yaşatmak istiyoruz" bunu da Ashihara karate sistemi ile gerçekleştireceğiz derseniz. Bu sav çok komik olur. Türk gençliğinin disiplinli olmasında yabancı unsurlar araç olarak kulanılabilir. Ama bu unsurların üzerine Türk kimliğini, yerleştirip, bizim üretimimiz gibi sunmak ahlaki değildir. Ya da Türk-Japon sentezi deyip tüm terminolojiyi Japonca yazıp, (kurucunun ünvanı da dahil) Türklüğü ikinci plana atarak, sonra da Türklüğe dem vurmak traji komiklikten başka bir şey değildir. Yabgu' nun bir sözü var, yeridir diye düşünüyoruz.
*Her alanda ve branşta yurt dışına bağımlılıktan kurtulmalı, dünya arenasında kendimize ait, övünç kaynağımız olacak çalışmalar üretmeliyiz. Kendimizi tanıtmanın ve tanınmanın yolu, dışarıdan getirdiğimiz unsurların üzerine kimliğimizi yazarak değil, tarihimizle, kültürümüzle, dilimizle anılacak çalışmalarımızla, dünya arenasında rekabet etmekle mümkündür. Dış dünyanın çalışmaları, ürettikleri ilham kaynağımız olabilir. Taktir ve taltiflerimizle teveccüh gösterebiliriz. Ama bağımlı olmak 16 bin yıllık tarihe sahip, medeniyet ruhu ve şuuru taşıyan bir milleti ancak tembelleştirir. Gelişmek başkalaşmak veya başkalarından medet beklemek değildir. Başkaları ile rekabet edebilmek, rekabet edebilme gayreti ile üretmektir.
*Sayokan, dünya savaş sanatları alanında bizi anlatmaya ve tanıtmaya gayret eden; bu alanda bizde varız diyebilmenin onurunu yaşatmak amacı ile Millet merkezli bir kültürleştirme hareketidir. Yabancı alanlarda, yabancıların kuralları içinde varlık mücadelesi vermek yerine; bizim alanlarımızda yabancılara adalet, hakkaniyet ve misafirperverliğimizle, şanlı geçmişimizle varlığımıza taktir ve teveccüh göstermelerini sağlamak daha anlamlı ve onurlu olacaktır. Bu bir ırkçılık değildir. Irkçılık başka milletlere yaşama hakkı vermemek demektir. Bu bir VATANPERVERLİKTİR...Taktir ve teveccüh büyük Türk Milletinindir. (“Yabgu” Nihat YİĞİT)
Bize göre dürüstçe şöyle olmalıydı. Yabancı savaş sanatları ile uğraşmak bir tercihtir. Bir suç değildir. Uzakdoğu savaş sanatları daha çok sevilmiş, bu ülkelerin kahramanlarına, sistem kurucularına daha çok teveccüh gösterilmiş, taktir edilmiş olabilir. Ama Türk savaş sanatı kuruyorum, bu Türk-Japon sentezidir diyerek her şeyi Japonca olan bir çalışmada Türklüğü de ikinci plana atarak, Türklüğe paye veriyormuş gibi aslında Türklüğü kullanmanın ahlaki olmadığını düşünüyoruz. Birileri de adını kısaltıp sonuna Karate sözcüğünü ekleyip, Türk savaş sanatı diyecek bu da traji-komik bir konudur. Çünkü karate Türklere ait bir şey değildir. Ayrıca bu sistemlerin Türk örf, adet, gelenek, töre, stratejik yapısı, törenlerine bakıyoruz, Türklükle ilgisi yok.
Sayokan ile kıyas edilmeleri veya Türk savaş sanatı olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Sayokan dediğiniz zaman kuşak terfileri "Ahilik" anlayışını taşıyan bir biçime sahiptir. Stratejisi 4 hilal (Ayça) üzerine kurulmuştur. Kurt kapanı, sancak teknikleri, Ruz-ı Hızır ve Kasım günleri Sayokan'da anlamlıdır. Faaliyetleri bu günlere göre kurgulanmıştır. Yönler ve renkleri Türk geleneklerini taşır. Kıpçak ve Oğuz Türkçesi kavramlar bütününü meydana getirir. Örneğin kuşaklardaki "San" tanımlamasının hem Oğuz hem de Kıpçak Türkçesindeki anlamlarını taşımaktadır. Daha buna benzer bir çok konular.
Her alanda üretken Türk fertlerine ihtiyaç vardır. Ama başkalarının yaptıklarının üzerine Türklüğü, Türk kimliğini atfedenlere ihtiyaç yoktur.Sayokan alplarında olmasını arzu ettiğimiz Türk karakteri için, şiar edindiğimiz Ata'mızın bazı sözleri aşağıya yazılmıştır. Her Sayokan ferdi aşağıdaki sözleri, daha fazlasını, başka atalarımızın da dikkat çektiği konuları bilirler, sonra kendilerine bakarlar, analiz ederler ve kendilerini geliştirirler.
Gardrop veya büst Atatürk'çülüğü yapmazlar. Sanırız sistem kurdum diyenlerin veya teşebbüs edeceklerin dikkat etmeleri gereken hassasiyetler ve kılavuzlardır bunlar.
*Milli duygu ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygunun gelişmesinde başlıca amildir. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.
*İhtirazsız hiçbir şey meydana getirilemez. Gerçek olan budur. Ama ihtirasın, millet yolunda, halk için bir gayeye yönelmesi şarttır.
*İnsanlar daima, soylu ve mukaddes hedeflere yürümelidirler.Bu tarzda yürüyenler ne kadar büyük fedakarlık yaparlarsa o kadar yükselirler.
*Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.
“Fikri gelişmeye olduğu gibi, bedeni gelişmeye de önem vermek ve özellikle milli karakteri, derin tarihimizin ilham ettiği yüksek derecelere çıkarmak lazımdır.”
*Benden, spor nedir, diye sorarlarsa vereceğim cevap şudur ;
Spor, vatan ve milletin yüksek menfaatlerine tecavüz edenleri gırtlağından yakalayıp, memleket ve millet hadimlerinin huzuruna getirebilmek kabiliyet-i maddiyesi ve maneviyesidir.
*Birtakım tasarılarım, hatta büyük tasarılarım var. Ama bunlar yüksek bir mevki elde etmek yada zengin olmak gibi maddi cinsten değil.Bu tasarılarımın gerçekleşmesini, hem ülkenin yararına olacak, hem de bana görevimi yapmış olmaktan dolayı zevk verecek büyük bir fikri başarıya ulaştırmak için istiyorum.
*Milletlerin tarihini bilmeyen nesilleri,içlerinde milletlerine karşı canlı bir ilgi ve sorumluluk duygusuda hissetmezler.Böylelerinin yabancı tesirlere kapılması ve yabancılara köle olması çok kolaydır.
HOBİLERİ :
-Yabgu, tarihi araştırmalar yapmayı çok sever ve dinini öğrenme konusunda gayretlidir .
- İnsanlık tarihi, Türk tarihi, var oluş sebebimiz, beklentilerimiz ve bizden beklenenler.
- Hakikat ilmi, marifet ilmi Allah'ın sevgisine layık olmak, O'nu layıki ile sevmek ve anlamak gibi konularda araştırma yapmak, okumak.
- Ata binmek..Ata iyi binen biri olarak at sevgisi üst seviyede gelişmiştir.
- Tabiatta en zor şartlarda dahi antrenmanlar yapmak...
- Savaş sanatlarında araştırmalar yapmak.
- Müzik dinlemek. Özellikle savaş müzikleri dinlemek.
- Çocuklarına vakit ayırmak, oynamak, onlarla sohbet edip çok şeyi paylaşmak..
- Sinema yapmak. Özellikle Türk tarihiyle ilgili olarak.. Allah nasip ederse ön sunumunu çektikleri ve kendi projesi olan "Alpagut MOKAN" filmini gerçekleştirmek...Özellikle sinema konusunda ciddi ve bu güne kadar Türkiye'de ele alınmamış konularda projeleri vardır.
- Tabiatın içinde yaşamak...Şu anda böyle bir yaşam tarzını Allah lutfetti ve doğanın içinde yaşamaktadır.
- Değer verdiği dost ve büyükleriyle ilim üzerine sohbetler yapmaktır...
Aslında tüm bunlar yabgunun bir yaşam biçimidir aslında...